14 Temmuz 2025 Pazartesi
Beşiktaş üçüncü hazırlık maçında Wolfsberger'e yenildi
Kurban Bayramı: Paylaşmanın, Bağışlamanın ve Yakınlaşmanın Vakti
Apple, ABD'de maden çıkarmak için 500 milyon dolarlık yatırım yapacak
Yerli EDPOD F-16'larımızla Gökyüzünde!
Hayatın karmaşasında kaybolmuş hissettiğiniz oldu mu? Belki de bu his, sahip olduğunuz değerleri keşfetme ve onlara göre yaşama arayışınızdan kaynaklanıyordur. Değerler, bizim için neyin önemli olduğunu belirleyen, kararlarımıza yön veren ve hayatımıza anlam katan temel inançlardır. Onları bulduğumuzda ve hayatımızın merkezine koyduğumuzda, pozitif etkileri şaşırtıcı derecede güçlü olabilir.
Peki, kendi değerlerinizi nasıl keşfedersiniz? Bu bir içe bakış ve öz-farkındalık yolculuğudur. Çocukluğunuzdan bugüne sizi gerçekten neyin motive ettiğini, hangi olayların sizi derinden etkilediğini düşünün. En mutlu hissettiğiniz anlar, neyin yanlış olduğunu düşündüğünüz durumlar veya hangi prensiplerden asla ödün vermeyeceğiniz… Bunlar, değerlerinizin ipuçları olabilir. Belki dürüstlük, adalet, yaratıcılık, aile, özgürlük veya topluma hizmet sizin için vazgeçilmezdir. Bu süreçte kendinize şu soruları sorun: “Benim için gerçekten ne önemli?”, “Hayatımı neye adamak istiyorum?” ve “Hangi prensipler beni ben yapıyor?”.
Değerlerinizi belirledikten sonra sıra onları hayatınıza entegre etmeye gelir. Değerlerle yaşamak, kararlarınızı bu inançlar doğrultusunda vermek, eylemlerinizin onlarla uyumlu olmasını sağlamak demektir. Örneğin, eğer dürüstlük sizin için bir değerse, her durumda dürüst davranmaya özen gösterirsiniz. Eğer yaratıcılık önemliyse, hobilerinize veya işinize yaratıcı yaklaşımlar katarsınız. Bu uyum, içsel bir tatmin ve huzur yaratır.
Değerlerle yaşamanın hayatımıza sayısız pozitif etkisi vardır:
Sonuç olarak, değerlerinizi keşfetmek ve onlarla uyum içinde yaşamak, sadece daha anlamlı bir yaşam sürmenizi sağlamaz, aynı zamanda kişisel gelişiminizi hızlandırır ve hayatınızın her alanına pozitif bir dalga etkisi yaratır. Kendi değerler pusulanızı bulun ve anlamlı bir hayata yelken açın!
Ben Hasan Hüseyin Örnek. Yıllardır iş dünyasında ve hayatın çeşitli alanlarında kazandığım deneyimleri, son dönemde kadınlara yönelik verdiğim özel yaşam eğitimleriyle paylaşmaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum.
Kadınlar… Hayatın temel taşı, üretkenliğin, zarafetin ve direncin simgesi. Ancak çoğu zaman kendi potansiyellerini ikinci plana atan, çevresine ışık olurken kendi iç dünyasını ihmal eden kadınlarla karşılaştım. İşte tam da bu noktada devreye girmek istedim.
Verdiğim bu eğitimlerde amacım; kadınların sadece dış dünyaya değil, içsel yolculuklarına da yatırım yapmalarını sağlamak. Daha kaliteli bir yaşam; daha pahalı kıyafetler, daha gösterişli sofralar değil… Daha dingin bir zihin, daha sağlam bir duruş ve daha net bir vizyonla başlar.
Kurslarda ilk gün sorduğum soru basit:
“Gerçekten ne istiyorsun?”
İlk cevaplar genelde suskunluk olur. Ama bir hafta sonra aynı soru geldiğinde gözlerdeki ışığı görebilirsiniz. Çünkü artık o cevabın peşine düşülmüştür. Kimi için bu özgürlük, kimi için cesaret, kimi için ise sade bir hayat arzusudur.
Ben bu eğitimlerde hiçbir sihir sunmuyorum. Sunduğum şey farkındalık…
Kendini tanıma,
Hayır diyebilme,
Konfor alanından çıkma,
Ve en önemlisi, kadın olarak kendine hak ettiğin saygıyı duyma.
Kaliteli bir yaşam; bilinçli tercihlerin, sağlıklı ilişkilerin ve duygusal bütünlüğün birleşimidir. Ben sadece bu bütünlüğe doğru atılacak ilk adımda rehberlik ediyorum.
Şunu tüm içtenliğimle söylüyorum:
Kadınlar hayatın mimarıdır. Kendi hayatlarının da mimarı olmayı öğrendiklerinde, dünya daha sağlam temeller üzerine kurulacaktır.
Sevgiyle kalın…
Hepimiz daha huzurlu, sağlıklı ve anlamlı bir yaşam sürmek isteriz. Fakat çoğu zaman bunun için dev adımlar atmamız gerektiğini düşünür, erteleyip dururuz. Oysa kaliteli bir yaşam, bir anda değil; farkındalıkla atılmış küçük ama etkili adımlarla inşa edilir. İşte sizi daha iyi bir yaşama götürecek bazı kişisel gelişim önerileri:
Sabahları sosyal medyayı karıştırarak değil, kendinize 5-10 dakikalık sessiz bir zaman ayırarak başlayın. Nefesinize odaklanın, o günkü niyetinizi belirleyin. “Bugün sabırlı olacağım” ya da “Bugün kendime iyi davranacağım” gibi basit cümleler bile zihinsel çerçevenizi olumlu yönde etkiler.
Her gün yalnızca 20-30 dakikalık bir yürüyüş bile zihinsel netlik kazandırır, stres seviyenizi düşürür. Aynı şekilde, uzun zamandır ertelediğiniz bir işi küçük bir adımla başlatın. Beklemek, mükemmel anı getirmez; harekete geçmek, dönüşüm başlatır.
Az eşyayla, az sözle, daha sade bir yaşamı deneyimlemeye çalışın. Fazlalıklar sadece evinizi değil, zihninizi de kalabalıklaştırır. Kullanmadığınız eşyaları bağışlayın, gereksiz sorumlulukları hayatınızdan çıkarın. Sadeleşmek, odaklanmayı kolaylaştırır.
Yoğun hayat temposu içinde kendimizle baş başa kalmaktan kaçar olduk. Ancak gerçek farkındalık ve gelişim, yalnız zamanlarda ortaya çıkar. Günün bir kısmını dijital ekranlardan uzak, sadece kendinizle geçirin. Ne düşündüğünüzü, ne hissettiğinizi dinleyin.
Sınırlar, özgürlüğün temelidir. Herkese ‘evet’ demek, kendinize ‘hayır’ demektir. Size zarar veren, zamanınızı çalan ya da sizi yoran durumlara karşı nazikçe ama kararlılıkla ‘hayır’ deyin. Hayır diyebilmek, öz saygının en güçlü göstergelerindendir.
İç sesinizi gözlemleyin. Hatalarınızda kendinizi acımasızca eleştiriyor musunuz? Yoksa bir dost gibi anlayışla yaklaşabiliyor musunuz? Unutmayın, herkes hata yapar. Kendinize gösterdiğiniz şefkat, dış dünyayla ilişkinizi de iyileştirir.
Kişisel gelişim bir hedef değil, bir süreçtir. Her gün 10 sayfa kitap okumak, yeni bir beceri öğrenmek, farklı insanlarla tanışmak, kendinizi güncellemenin yollarındandır. Sürekli gelişmek sizi hem ruhen zenginleştirir hem de yaşam kalitenizi artırır.
İnsan zihni, eksiklere odaklanmaya meyillidir. Ama sahip olduklarınızı hatırlamak, size içsel bir denge sağlar. Her gün sonunda üç güzel şey yazın: bir tebessüm, bir dost sesi ya da yudumladığınız bir kahve. Mutluluk büyük şeylerde değil, fark edilen küçük anlardadır.
Son Söz:
Daha kaliteli bir yaşam için ihtiyacınız olan şey, ne daha fazla para, ne daha fazla eşya, ne de herkesin onayıdır. İhtiyacınız olan, kendinizle dürüst bir bağ kurmak ve her gün biraz daha iyi biri olmaya niyet etmektir. Büyük değişimler, küçük farkındalıklarla başlar. Başlamaya ne dersiniz?
Hayatta herkes bir şeyler kaybeder. İnsanlar, fırsatlar, hayaller, hatta bazen kendimizden bir parçayı… Ama asıl mesele şu: Kaybettiklerimize ne kadar tutunursak, geleceğe o kadar geç ulaşırız.
Her kayıp bir iz bırakır, evet. Ama izlerle dolu bir geçmişe saplanıp kalmak, yürümek isteyen birinin ayağına zincir takmak gibidir. Hayat ilerliyor; takvim yaprakları düşmeye, zaman geçmeye devam ediyor. Ama sen hâlâ orada, o kırılma anında takılı kalıyorsan, gelişim dediğin şey sadece bir hayal olur.
Bazı insanlar geçmişlerini defalarca izler, sanki bir film gibi. “Keşke şöyle olsaydı”larla, “Neden böyle oldu”larla oyalanır. Oysa gelişim, “keşke”lerle değil, “bundan sonra ne yapabilirim” sorusuyla başlar.
Kaybettiklerini unutmaktan söz etmiyorum. Aksine, onları kabul edip, anlamını verip, sonra yola devam etmenin öneminden bahsediyorum. Geçmişin sana verdiği dersleri al ama yüklerini taşıma. Çünkü o yükler, sırtına değil, ruhuna çöker.
Düşünsene, bir bavula eski hatıralar, kırık hayaller, sana söylenen olumsuz sözler, yarım kalan cümleler dolduruyorsun… O bavulla nasıl koşarsın? Koşamazsın. En fazla sürünürsün.
Büyümek, sadece yaş almakla olmaz. Büyümek, bazı şeyleri ardında bırakabilme cesaretiyle olur. Ve gelişmek… Gelişmek, o bırakabildiklerinin ardından doğan ferahlıkla başlar.
Bugün dön ve kendine sor: Hâlâ neye tutunuyorum? Hangi kaybı içimde büyütüp, potansiyelimi küçültüyorum? Hangi kapanmamış sayfa, yeni bir sayfa açmama engel oluyor?
Kabul et. Helalleş. Şükrünü yap. Ve devam et. Çünkü kaybettiklerini bırakmadıkça, kendini bulamazsın.
Gelişim bazen bir kararla başlar: Artık taşımıyorum.
Hayat, bazen en güçlü fırtınaları üzerimize salar. İş kaybı, ayrılıklar, sağlık sorunları veya ani bir kriz… Hepimiz bu fırtınaların savurduğu yapraklar gibi hissederiz zaman zaman. Peki ya bazıları bu fırtınalarda eğilip bükülse de kırılmazken, hatta daha da güçlenerek çıkabiliyorsa? İşte burada psikolojik sağlamlık, yani rezilyans kavramı devreye giriyor. Rezilyans, zorluklar karşısında dirençli olma ve toparlanma yeteneğimizdir; tıpkı esnek bir ağacın rüzgarda salınması ama köklerinden kopmaması gibi.
Bu, genetik bir piyango değil, geliştirilebilir bir beceridir. Psikolojik sağlamlık, doğuştan gelen bir özellikten ziyade, deneyimlerle ve bilinçli çabalarla inşa edilen bir kas gibidir. Kimi insan, ufak bir aksilikte bile dağılırken, kimi diğerleri en büyük trajedilerin ardından bile yeniden ayağa kalkabiliyor. Farkı yaratan, olayların kendisi değil, o olaylara verdiğimiz tepkiler ve olayları nasıl anlamlandırdığımızdır.
Peki bu “güçlü duruş” nasıl inşa edilir? Birkaç temel taşı var:
Psikolojik sağlamlık, bir anda kazanılan bir yetenek değildir. Deneyimler, başarısızlıklar ve tekrar denemelerle gelişir. Her düşüş, ayağa kalkmayı öğrenmek için bir fırsattır. Kendimize koyduğumuz küçük hedeflerle başarmayı deneyimlemek, zorluklarla yüzleşmekten kaçınmamak, kendimize ve yeteneklerimize güvenmek, bu kası güçlendirmenin yollarıdır.
Unutmayın, hayat size ne kadar zorluk çıkarırsa çıkarsın, içeride bir yerlerde onlarla başa çıkma gücünüz var. Önemli olan, o gücü keşfetmek, beslemek ve kullanmaktan vazgeçmemektir. Fırtınadan sonra güneşin yeniden doğacağını bilmek değil, fırtına dinmese de ışığınızı kaybetmemektir.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.