KAPALI
SABAHA KALAN SÜRE
Antalya Diplomasi Forumu’nun son gününde düzenlenen “21. Yüzyılda Ayrımcılık ve Irkçılıkla Yüzleşmek” başlıklı oturumda, yapısal ırkçılık, temsiliyet eksikliği ve özellikle Müslümanlara yönelik nefret söylemleri ele alındı. İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), AGİT ve Avrupa Komisyonu temsilcileri ile akademisyenlerin katıldığı panelde, İslamofobinin sadece dini değil, küresel bir insan hakları meselesi olduğu vurgulandı.
İİT İslamofobi ile Mücadele Özel Temsilcisi Mehmet Paçacı, İslam karşıtlığının kültürel ve güvenlik odaklı söylemlerle yeniden üretildiğini belirtti. “Bu nefret sadece Müslümanları değil, tüm insanlığı tehdit ediyor” diyen Paçacı, 2024 yılında sadece ABD’de 9 bin İslamofobik vaka bildirildiğini, Avrupa’da ise bu oranın %43 artarak 6 bini geçtiğini açıkladı. Kadınların, özellikle çevrimiçi ve fiziksel şiddette daha fazla hedef olduğunu söyledi.
AGİT Temsilcisi Evren Dağdelen Akgün, Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı’nın raporlarına dayanarak, AB genelinde Müslümanların yarısının neredeyse her gün ayrımcılığa ya da tacize uğradığını belirtti. “Bu durum sadece bireylerin değil, demokrasilerin de zayıflamasına neden oluyor” diyen Akgün, İslamofobinin bir ırkçılık biçimi olarak ceza hukuku kapsamında ele alınması gerektiğini savundu.
Avrupa Komisyonu Koordinatörü Marion Lalisse, ayrımcılığın yapısal düzeyde yeniden üretildiğini ifade ederek, “Demokrasi, her gün yeniden kazanılan bir değerdir” dedi. Lalisse, medyanın Müslümanları sadece terör ve göçle ilişkilendiren haber diliyle ötekileştirmeyi artırdığını vurguladı. Müslümanların sadece hakkında konuşulan değil, konuşmanın bir parçası olması gerektiğini dile getirdi.
Leeds Üniversitesi’nden Prof. Dr. Salman Sayyid, kimsenin artık kendine “ırkçıyım” demediğini, ancak birçok kişinin “İslamofobiğim” demekten çekinmediğini belirtti. Sayyid, bu durumun liberal demokrasilerdeki çelişkilere işaret ettiğini, İslamofobinin ise sadece bir tepki değil, giderek küreselleşen bir yönetim stratejisi haline geldiğini savundu.
Koç Üniversitesi’nden Prof. Dr. Şener Aktürk, Avrupa’da Müslümanların nüfus oranına göre üçte bir oranında temsil edildiğini, başörtülü vekillerin ve dini kimliğini açıkça ifade eden siyasetçilerin sistemli biçimde dışlandığını söyledi. Aktürk, bu durumun sadece azınlıkları değil, tüm demokratik yapıyı etkilediğini belirtti. “Cezayir 1830’dan 1962’ye kadar Fransa’nın parçasıydı; bu insanlar nasıl göçmen sayılabilir?” diye sorarak tarihsel bağlamın göz ardı edilmesine tepki gösterdi.
Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.